
Bazen öyle anlar olur ki, küçücük bir şeye öyle büyük bir tepki veririz ki…
Kendimiz bile “Bu ben miyim?” diye şaşırırız.
Aslında o anda patlayan öfke, yaşadığımız olayla ilgili değildir.
O, içimizde uzun zamandır biriken duyguların yaptığı sessiz bir isyandır.
İşte tam da bu yüzden, bastırılmış öfke aslında içimizde kaynayan bir düdüklü tencere gibidir.
Ses çıkarmadan, kimseye belli etmeden kaynar durur…
Ama buhar bir yerden mutlaka çıkar.
Sen “önemli değil”, “boşver”, “ben hallederim” dedikçe o duygu kapanır, ama yok olmaz.
Kaynamaya devam eder.
Ve sonra hiç alakasız bir anda, hiç alakasız bir konuda bir anda pat diye dışarı fırlar.
Bizi bile şaşırtan o sert tepki aslında “o ana ait değildir.”
Bedenin bir dili vardır ve bastırılan her duygu ya bedende birikerek hastalık olur…
ya ilişkide çatlak açar…
ya da yanlış zamanda, yanlış kişiye karşı bir öfke patlamasına dönüşür.
İşte bu yüzden öfkenin kaynağını bulmak çok kıymetli.
Ama bunu her zaman bir uzmana gitmeden önce kendimiz de fark edebiliriz.
Öfkemizi anlamaya başlamak için birkaç küçük ama etkili adım:
✨ Öfkeni neyin tetiklediğini fark et.
Aynı olay herkesi sinirlendirmez; seni neden bu kadar etkiledi?
✨ Duyguyu isimlendir.
“Gerçekte ne hissediyorum?”
Kırgınlık mı? Değersizlik mi? Yorgunluk mu? İhmal edilme mi?
✨ Ertelemeyi bırak.
“Sırası değil” deyip erteledikçe duygular birikir ve daha şiddetli çıkar.
✨ Duyguna çıkış alanı aç.
Yazmak, yürümek, konuşmak, nefes almak…
Bunlar buharın dışarı çıkmasını sağlar.
✨ Kendine şefkat göster.
Öfkeni yargılamak yerine anlamaya çalıştığında, duygu yumuşar.
Unutma…
Öfke kötü bir duygu değildir.
Bastırılmış öfke zarar verir.
Anlaşılan öfke ise iyileştirir.
İçindeki düdüklü tencerenin sesini duyduğunda, artık neyin kaynadığını daha iyi anlayacaksın.
Ve o zaman patlamadan önce durup kendine sorabileceksin:
“Aslında ne hissediyorum?
Velhasılıkelam Evrensel bakış