BİR GÖSTERİŞ YARIŞINA DÖNÜŞEN ABARTILI DÜĞÜN TÖRENLERİNE ARTIK BİR SON VERİLMELİ!

Merhaba değerli okuyucular, bu yazımda sizlerle artık Türk-İslam Kültürünün dışında kalan abartılı düğün törenleri hakkında konuşmak istiyorum. Bu konuya 2. kitabım olan ‘‘GERZEKLER PANDEMİSİ-Artık Her Yerdeler’’ isimli eserimde de değinmiştim. Malum, Yaz mevsimindeyiz ve bu dönem bir yönüyle ayrıca düğün sezonu olarak da değerlendirilmektedir. Günümüzde adeta bir gelenek haline gelen bu düğün törenlerinin, toplumun belli kesimleri tarafından bir gösteriş aracı olarak kullanılmasını yadırgıyorum. Bu tür güdülerle yapılan bu saçma törenlerinin sosyokültürel bakımdan hiçbir önemi ve anlamı olduğunu düşünmüyorum. Nitekim bu tür abartılı eğlencelerin Türk Kültüründe yeri olmadığı gibi İslami açıdan da sorgulanması gereken bazı olumsuz yönleri bulunmaktadır. Buna rağmen kendini muhafazakâr olarak tanımlayan kesimlerin bile bu tür saçmalıklara kendilerini kaptırdığını ve bu durumun toplumun geneline yansıyan bir gelenek haline dönüştüğünü üzülerek müşahede etmekteyim. Bu sebeple buradan gösterişli düğün yaparak bilinçaltında bastırdığı duyguları tatmin etme amacında olanlara seslenmek istiyorum: Ezikliğinizi ve sonradan görme olduğunuzu bu saçma törenlerle gideremezsiniz!

Düğün yapanlar iyi bilir sahnede oynarken karşınızda yılan dansı benzeri garip figürler sergileyen veya göbek atıp, gerdan kıran kişinin kim olduğunu merak edersiniz ama bir yandan da oynamaya devam edersiniz. Bu tipleri kimse kendi tarafına yakıştıramaz. Gelin ‘bu kesin erkek tarafıdır’ diye düşünürken, damat da ‘bu kesin kız tarafındandır’ diye düşünmeden edemez. Takı törenine geçince boynunuza asılan takı şeridine para iliştirdikten sonra sizi şapur şupur öpen kişi sonrasında iyi dileklerini sunarken siz de içinizden ‘bu da kim acaba’ diye hatırlamaya çalışırsınız. İyi dileklerini sunan davetlilere ‘sağ olun efendim, bizi mutlu ettiniz, teşekkürler’ gibi sözcükleri belki bin defa dillendirmeniz gerekecektir. Kendini genellikle muhafazakâr olarak nitelendiren insanların genellikle Doğu Toplumlarında ve Ortadoğu’da yaşadığını bilmekteyiz. Bununla birlikte tören ve gösteriş türünden etkinlikler bu tür toplumlarda daha bir yaygındır. Bu tür ortamlarda nişan veya düğün için garip kıyafetler giymiş kişileri oldukça sık görürüz. Hatta bazı kıyafetler giyen kişinin üstünde feryat edercesine bağırır ‘benim bu kişinin bedeninde ne işim var veya ben rüküşüm’ diye. Garip ve bir o kadar abartılı makyaj, uymuş mu uymamış mı diye bakılmadan giyilen ve üzerinde ‘ben buraya ait değilim’ dercesine eğreti duran kıyafetleriyle dolanan genç kızlara hem gülesim gelir hem de biraz üzülürüm. Daha sade ama kendine yakışan bir kıyafetle nişana, kına gecesine veya düğüne katılmak varken, ‘assolist benim’ edasında etrafta dolanan tipleri görmek zorunda mıyız?

Düğün sonrası ‘Sizin taraftan az kişi gelmiş veya sizinkiler fazla takı takmadı’ gibi serzenişler de yaşanan garip diyaloglardır. Bu düğün para veya insan toplamak için mi yapılıyor yoksa iki insanın hayatını birleştirmesini ilan etmek ve kutlamak için mi yapılıyor? Anlamıyorum. Ben katıldığım düğün törenlerinden biliyorum; nikah yapıldıktan sonra düğün töreni yapılıyor. Düğünde nikah kıyılsa anlarım ama nikahı kıydıktan sonra bir daha tören yapmanın alemi nedir? Bunu bir türlü anlayamıyorum. Bu arada düğünlere gitmekten nefret ediyorum ama akraba ve dostlarımızın bu türden etkinliklerine katılmayınca sorun çıkabiliyor. Güya bizler muhafazakâr toplumlarız ya bu düğün bu sebeple illaki yapılacaktır. Üstelik ne kadar kalabalık olursa düğün sahipleri o derece hindi gibi kabarır. Beğenmediğimiz Batı Toplumlarında gelin ve damat sadece sevdiklerini ve dostlarını davet edip, inançlarına göre nikahlarını kıyıp; bu işi amacına uygun şekilde neticelendirmektedir. Bizde öyle olursa şanımıza yakışmaz. Hem el alem ne der sonra? Bu sebeple gelin ve damat gider; belediye düğün salonunda nikahını kıydırır ve sonra kına gecesi ve düğün hazırlıkları başlar. Oysaki nikah kıyılmıştır, yani artık karı-koca olunmuştur. Bu insanlar resmi olarak dünyanın her yerinde evli olarak kabul görmesine rağmen, bu tören de nesidir? Bu yaşıma geldim hala anlayamadım. Normal insanlar gibi sade bir tören neyimize yetmiyor? Tanıdık tanımadık bütün milleti toplamanın ne alemi var? Akrabaları, komşuları, dostları ve arkadaşları anlarım da bu işi dedelerimiz köprüde selamlaşmıştı şeklinde bir bağdan öteye insani hiçbir ilişkinin olmadığı yedi düveli etrafına toplayan insanları anlamak ve bu dürtüyü anlamlandırmak bence çok zor. Onlar normalse ben anormalim. Ben normalsem onlar anormal. Toplumun eğilimine bakınca maalesef anormal olanın ben olduğumu düşünüyorum çünkü benim gibi düşünenlerin sayısı fazla değil maalesef. Demek ki benim anlamadığımız bir gereklilik ve ihtiyaç var ama anormal olduğum için bunu idrak edemiyorum. Belki de bunu anlayacak sosyalleşme gelişimimi tamamlamamış da olabilirim. Biraz asosyal olduğum doğrudur ama bu haliyle düğün denilen etkinliğin sosyallikle bir ilgisinin olmadığını kavrayabilecek kadar zekâ ve akla sahip olduğumu düşünüyorum. O halde nedir bu insanların dertleri, takı ve para toplama dürtüsü veya gösteriş ve kendini ispat etme dürtüsü olabilir mi? Belki de cevap hepsidir.

Düz mantıkla bakarsak ne kadar çok katılan olursa o kadar çok takı ve para toplanır. Bu yüzden akla kim gelirse eline davetiye tutturulur. Günümüzde bu iş de kolaylaştı. Sosyal medyadan istenen herkese ulaşıp, davet göndermek mümkün. Belki de kalabalık ne kadar fazlaysa düğün sahipleri kendilerini o nispette güçlü hissediyordur. Bütün bunları bizlerin muhafazakâr olarak bildiği veya kendilerini muhafazakâr olarak nitelendiren insanların yapması sizlere de ilginç gelmiyor mu? Her şey normal de anormal olan tek ben miyim? Cem Yılmaz’ın dediği gibi ‘‘hani marjinal olan bizlerdik’’ sizler daha marjinalsiniz oysa. Bu nedir? Önce kız tarafında kına gecesi sonra erkek tarafının olduğu yerde düğün yapılıyor. Hatta bazıları farklı şehirlerde yaşayan gelin ve damadın ailesi sebebiyle iki yerde de düğün yapmaktadır. Gelin ve damadın çektiği çileyi düşünebiliyor musunuz? Ne gerek var gençlere bunu yapmaya? Yazık değil mi bu gençlere? Birbirlerini sevmelerinin bedeli bu mu? Yüzlerce kişiyle selamlaş, yetmedi sarıl, öpüş… Hani marjinal bizdik!

Ben buradan devlet yetkililerine sesleniyorum; düğünlerde toplanan paralardan vergi alınsın. Kapalı bir toplum olan Doğu insanı ne oluyor da birden bütün tabuları bir günlüğüne sonlandırabiliyor? Hele aşiret düğünleri daha da fena. Kilolarca altın ve tomar tomar paralar toplanıyor. Hayırdır, şirket mi kuruyoruz? Hep derler ya ‘evlilik kutsal bir müessesedir’ diye şimdi anlıyorum ‘müessese’ kelimesi niçin kullanılıyor. Yaşanan bütün bu çılgınlıkları görünce ‘evlilik ticari bir müessesedir’ tabiri daha doğru diye düşünmeden edemiyorum. Tabii ki ticari bir müessese için olabildiğince fazla kalabalığın toplanması ve toplanabildiği kadar fazla para toplanması da gerekmektedir. Bunun için gelin ve damadın biraz sabırlı olup, tanıdık tanımadık herkesi eğlendirmesi gerekmektedir. Herkes eğlenirken gecenin kahramanlarının öpücük sarmalında oradan oraya savrulması ve yorulması bizim gibi toplumlarda nasıl kabul görüyor anlamıyorum. Batı toplumlarının bizim kadar aklı yok demek ki. Olsaydı bu para kaynağını es geçmezlerdi veya asıl muhafazakâr onlardır. Bizim bu hallerimiz görünce eminim şaşırıyorlardır.

Bir sonraki yazımda görüşmek üzere, esenlikle kalın.

hakkında Doç.Dr. Zafer ŞAHİN

Doç.Dr. Zafer ŞAHİN
Merhaba değerli Evrensel Bakış- Velhasılıkelam okuyucuları. Ben Doç. Dr. Zafer ŞAHİN. 1978 yılında Samsun’da doğdum. Üniversiteye kadar olan eğitimimi Samsun’da tamamladıktan sonra 1997 yılında Elazığ Fırat Üniversitesi Veteriner Fakültesi’ni kazandım ve 2003 yılında mezun oldum. Aynı yıl Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı’nda Yüksek Lisans öğrenimine başladım ve 2006 yılında Fizyoloji Bilim Uzmanı olarak öğrenimini tamamladım. 2005-2009 yıllarında Fırat Üniversitesi Deneysel Araştırmalar Merkezinde (FÜDAM) görev yaptım. 2009-2014 yılları arasında Bitlis Eren Üniversitesi Sağlık Yüksekokulunda Öğretim Görevlisi olarak çalıştım. 2015 yılında Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı’nda Doktora öğrenimini tamamladım ve aynı yıl Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi ve Deneysel Tıp Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde Dr. Öğr. Üyesi olarak göreve başladım. 2018 yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı’na atandım. 2020 yılında Tıp Fizyoloji Alanında Doçent ünvanı aldım. Halen Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı’nda Doç. Dr. olarak görevliyim. Akademik olarak özellikle Sinirbilim ve Endokrinoloji alanında araştırmalar yapmaktayım. Fizyoloji alanında çok sayıda uluslararası ve ulusal eserlerim vardır. Üniversite yıllarında hikaye alanında Fırat Üniversitesi’nin düzenlediği yarışmada ödül kazandım. Akademik ve sosyal konularda kitap çalışmalarım vardır. Kitaplarım basıldığında siz değerli okuyucularımı haberdar edeceğim. Özellikle sağlık, popüler bilim, eğitim ve sosyal konulara ilgi duymaktayım. Sizlerle bu alanlarla ilgili yazılarımla birlikte olacağız. Şimdiden herkese keyifli okumalar dilerim. Sesimizin geniş kitlelere ulaşması temennisiyle, esenlikle kalın.

Ayrıca Kontrol Et

ALACAKLIYIZ….

Alacaklıyız bir tutam hepimiz birbirimizden.Sevgide,saygıda, hoşgörüde,empatide anlama ve dinleyebilmekte alacaklıyız… İçsel özgürlüğünüzü duyumsayın,arının ve kendinize …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir