
Emirgân’da bir sokak.
Arabasını zor iterek yokuşu çıkmaya çalışan bir eskici amca.
“Eskici!” Diyor sanki.
Zor yürüyor, arada sesi yankılanıyor sokakta.
Arabasında daha pek bir şey yok.
Arkada eski bir bina.
İçi boşalmış.
Duvarlarını sarmaşık sarmış.
Kim bilir kimler yaşadı,
Böyle evler var aralarda.
Kimini yapmaya çalışıyorlar.
Çoğu kendi haline bırakılmış.
Ama insan o eskiliğin içinde bir şeyler aramadan yapamıyor.
Durup inceliyorum.
Günden solmuş kapısını.
Tavanın kenarındaki bir oymayı.
Merdivenindeki ayak sesini duymaya çalışıyorum.
Hikâyesini bilmeye:
Kimler yaşadı acaba?
Kaç yıldır böyle?
Şimdi sahibi var mı?
Yenilenecek mi?
Aklımda bir dolu soruyla dolaşıyorum eski semtin sokaklarını.
Evlerin ve insanların izini sürüyorum Emirgân’da.
Eskici amcanın yorgunluğunu hissediyorum omuzlarımda.
Gün sonunda tablası kaç eşyayla dolacak mesela?
Bir sandalye, bir radyo belki.
Bir biblo, tabaklar.
Bilmiyorum tabii…
Eskinin çöpe gittiği modern zamanlarda, eskici amcalar daha kaç yıl devam ederler bu işe?
Evlerin gökdelen olduğu yerlerde taş evlerin duvarı nasıl ayakta kalır?
Emirgân’da bir öğlen sonrası yürüyorum öyle.
Yoluma bir martı çıkıyor sonra.
Gagasında bir lokma ekmek.
Beraber şehrin telaşına dalıyoruz yeniden…
Dilek Tuna Memişoğlu
Velhasılıkelam Evrensel bakış