Dinler tarihine bakıldığında Habeşistan (bugünkü Etiyopya), olağanüstü öneme sahip bir diyar olarak karşımıza çıkar. Ortadoğu’nun kalbinde peygamberlerin oluşturduğu bir kutsal üçgen vardır…Kudüs’te Hz. Süleyman, Mekke’de Hz. Muhammed ve Hıristiyanlığın Habeşistan’a taşınması…
Bu topraklardan Arap Yarımadası’na, Şam’a, Kudüs’e ve Habeş diyarına sayısız elçi gitmiş, davetler yapılmış, tebliğler edilmiştir.
Ancak bu yolları en çok arşınlayan, Hz. Süleyman olmuştur.
Neden?
Kur’an-ı Kerim’in Neml Suresi’nde anlatıldığına göre Hz. Süleyman, Allah’ın lütfuyla kuşların dilini bilecek kadar derin bir ilme ve emsalsiz bir orduya sahipti. Bir gün hüthüt kuşu, uzak diyarlardan haber getirdi. Sebe halkı güneşe tapıyordu. Bu putperestliğe karşı Süleyman, Sebe Melikesi Belkıs’a bir mektup gönderdi. O mektupta yüce Allah’a teslim olmasını ve doğru yolu bulmasını istedi.
İşte böylece Habeşistan ve Yemen hattı, Hz. Süleyman’ın peygamberlik yolculuğunda yeni bir kapı araladı. Rivayet edilir ki ordusuyla birlikte ilerlerken karıncaların yaşadığı vadiden geçti. Karıncaların, “Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin, Süleyman’ın ordusu farkında olmadan sizi ezmesin!” diye fısıldaştıkları anlatılır. Bu yüzden Neml Suresi’ne de (Neml = Karınca) bu isim verilmiştir.
Habeş topraklarında Süleyman’ın daveti ve Belkıs’ın iman edişi, tarih boyunca mistik bir sahne olarak anıldı. O günlerden bugüne, Etiyopya toprakları hâlâ bu kıssanın izlerini taşır gibi görülür. Kimileri bu hikâyeyi bir peygamberler yolu, bir kutsal köprü olarak yorumlar. Kudüs’ten Habeşistan’a, Mekke’den Şam’a uzanan bu hattın ruhu, bugün hâlâ dinler tarihinde eşsiz bir yer tutar.
Keşke bugün dünyadaki savaşlar, Süleyman ile Belkıs’ın diyaloğu gibi olsa… Kibir yerine hikmet, nefret yerine teslimiyet, güç yerine barış konuşsaydı. O zaman tahtlar da ordular da kalpler de aynı iyilikte birleşirdi.
Musa Aşkın
Velhasılıkelam Evrensel bakış