AMA NE GÜNLERDİ DEĞİL Mİ, HEPİMİZ İÇİN?
Acayip bir şey yaşandı dünyada. Kimisi için çok ağır sonuçları oldu, kimisi için zorlukları… Ama tek bildiğim, o aşılarla insanları kobay gibi kullandıkları. Benim babam da o aşılardan birinin kurbanı oluyordu az daha. Aşıdan tam 4 hafta sonra aort damarı patladı. Babamın damarlarında tıkanma vardı zaten. Daha önce Marmara Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Prof. Dr. Koray Ak (cerrah) ve ekibi tarafından tıkanan damarı değiştirilmişti, kasıklardaki tıkanmalar giderilmişti. Genetik olarak damarları problemli imiş, üstüne içtiği sigara da yıllar içinde damarlarını tıkamış. Buna bir de malum aşı eklenince babamın ölümün eşiğine kadar gitmesi kaçınılmaz oldu. Aşı çıktığında çok araştırdım, yeni bir teknik olduğu için daha önce denenmemiş şeylerden daima sakınırım.
YABANCI YAYINLARI OKUDUM
Hiç unutmuyorum, orada aşı olduktan sonra antikorların 3-4 haftada geliştiği ve diken formunda çıktığı ve pıhtı attırdığı yazıyordu. Bunu babama anlattım, klasik bir aşı olmasının uygun olacağını söyledim ancak ne yazık ki beni dinlemedi. Doğal olarak, doktorlara danıştı. Onlar da bir sakınca olmadığını söyledi. Zaten o dönemde tüm doktorlar aynı şeyi söylüyordu. “Sonucunu gördüğümüz bilimsel bir şey yok, MRNA aşısı olunabilir.” İşte bu cümle bile yeterliydi olmamak için, çünkü denenmemişti. Bilimsel bir sonuç olma ihtimali zaten olamazdı, sonucu nasıl olsun? Normal bir süreçte izni çıkmış, tasdiklenmiş bir aşı değildi ki. Sadece salgın sebebiyle yeterli deney yapılmadan, gerekli süreçleri tamamlamadan, insanları kobay gibi kullanacakları ve piyasaya sürdükleri bir aşı idi. Bunu ben çok net görüyordum da, etrafımdaki insanların %99’u görmüyordu. Buna eşim, kardeşim, babam bile dahildi.
ANLATTIM AMA ANLATAMADIM
Doktor değildim. İnsanlar doktorların bunu desteklediğini görünce korkmadılar. Ben de dedim ki; başka alanda uzman olan bir doktor, uzman olmadığı ve araştırmalarına bizzat katılmadığı bir aşı hakkında nasıl “güvenli” diyebilir? Nasıl böyle bir vebalin altına rahatça girebilir? Maalesef farkında olmadan girdiler. Üst güç, tam bir pazarlama taktiği ile aslında doktorları bile ikna ederek, insanları bu aşıları koşarak olmaya sevk etti.
AŞI SAAT GİBİ ÇALIŞTI…
Babam aşıyı olduktan tam 4 hafta sonra, Yalova’da iken bir akşam saatinde aort damarı patladı. Dizinin arkasındaki damarlarda anevrizma varmış, işte bu aşının antikorları da diken şeklinde çıkıyor ya, orada trombus meydana geldi. 12 saat içinde İstanbul’a getirilip ameliyata girmiş olması gerekiyordu. Ölüm kalım savaşı verdi. Doktorlar gece yarısı sabaha doğru girdikleri ameliyat için “önce canı, sonra bacağı” dediler. Sabaha kadar korku içinde geçen saatler. Ben şehir dışında idim. Allah’tan Prof. Dr. İbrahim Öztek (amcam) ambulans ile Yalova’dan babamı İstanbul’daki hastanemize yetiştirdi ve kardeşim Barış tüm süreçte yanındaydı. Mucize yaşadık. Değerli doktorlarımız hem canını, hem bacağını kurtardı. Annemiz de ona çok iyi baktı, her zaman üstüne titredi.
Tabii babam hastaneden hemen çıkamadı. Bir aya yakın hastanede yattı. Yürümesi çok zaman aldı. Babam, bacaklarına mimari projeler açıp çalışıyor, telefon ile iş görüşmelerini sürdürüyordu. Biz de “ne yapıyorsun, iş senden önemli mi?” diye soruyorduk. Aslında, bugün anlıyorum ki; yaptığı şey, bu hastalığı görmezden gelip, yok sayarak hayata tutunmaya çalışmasıydı. Kendini böyle tedavi etti.
Not: Fotoğrafları hep sağlığa kavuştuğumuz günlerden seçtim. Çok stresli zamanlar, korku dolu günler geçirdik. Ama en zorlu günde bile babamı gülümseterek fotoğraf çektik.
Sonra o bacak bize defalarca korkulu anlar yaşattı. Defalarca ani operasyonlar geçirdi. Önce üç ana damardan ikisi tıkandı, tek damarla kaldı. Sonra üçüncü de tıkandı. Tekrar ameliyat oldu. Ne yazık ki, operasyon bu sefer başarılı olamadı. Defalarca babamı kurtaran değerli Koray Hocam ve ekibi operasyondan çok üzgün çıktı. Suratları öyle üzgündü ki, babamı kaybettik sandık. Çok şükür yaşıyordu. Sonra başka bir ekip denedi ama olmadı. Cerrahi olarak yapacak bir şey kalmadı dediler sonsuz üzgün bir şekilde. Cerrahi yöntem yeterli değildi artık. Bacakta nabız yoktu. Bu korkunç bir duygu idi. Bacak kayıp edilecekti. Ancak babam bir gün bile hayata tutunmaktan vazgeçmedi.
UMUT : GİRİŞİMSEL RADYOLOJİ
Yine araştırmalar sonucu, tüm çevremizde doktor kim varsa konuşarak, arkadaşım radyolog Ferda’dan “girişimsel radyoloji” ile bir umut olduğunu öğrendim. Özel bir hastanede bu işte uzman bir doktor olduğunu öğrendik, ona gittik. Babamı operasyona aldı. Az daha babamı öldürüyordu. Öncelikle damarlarını açtığını söyledi ama sonradan öğrendik ki tam yapamamış. Ve öyle teknik bir hata yaptılar ki kan sulandırıcı ilaçlarını kesmedikleri için babamın operasyon sonrası çok kanaması oldu, bütün vücudu morardı, kan her yere yayıldı.
Tekrar hastaneye götürdük. “Normal” dedi doktor. Aile doktorumuz genel cerrah Dr. Mehmet Okuducu tahlil yapmak konusunda bizi uyarmıştı. Israrla kan tahlili yapılmasını istedim. Israr etmesem onu bile yapmayacaktı. Döndü ekibine, “tamam kan tahlili alın” dedi. Bize “siz de eve gidin, sıkıntı yok” dedi. Daha eve varmadan doktor tekrar aradı “acil gelmeniz lazım, babanıza acil kan vermeliyiz” dedi. Meğer ünlü doktorumuz kan sulandırıcı ilaçları kesmediği için babam çok kan kaybetmiş. O an bacaktan değil, kan kaybından kaybedecektik babamı, zaten kansızlıktan yüzü bembeyaz olmuştu. O günleri hatırlamak bile istemiyorum. O rezil, ticari hastane ve doktor için daha çok yazılacak olay var ama bizde kalsın.
İYİ DOKTOR KADAR KÖTÜ DOKTOR DA VAR
Sonrasında, 6 ay içinde üç damarı da tekrar tıkandı. Ünlü doktor bu işi becerememişti. Siyami Ersek’e gittik, orada da girişimsel radyoloji vardı ama maalesef ilgilenmediler, “işleme gerek yok tekrar tıkanır” dediler. Hatta orada ünlü bir profesör, “babanızı eve götürün, bekleyin, yapacak bir şey yok. Yaşını almış babanızla uğraşacağıma, burada 35-40 yaşındaki kalp hastalarımla uğraşırım, kusura bakmayın. Siz de daha uğraşmayın, bu iş sona gelmiş” dedi. Hipokrat yemini etmiş bir profesör nasıl böyle konuşabilirdi? Şok içinde eve geldim, 3 gün uyuyamadım. Kendime gelemedim. Bir anda kalkıp “hayır, bu şekilde bitmeyecek, vazgeçmeyeceğim” dedim.
Aldım babamı, Marmara devlet hastanesindeki sevgili doktoru Prof. Dr. Koray Ak’a gittik. Yaşadıklarımızı anlattık. “Olur mu öyle şey, denemek gerekir, tekrar tıkanır ne demek? Bacağı mı kaybedelim?” dedi. “Başarılı girişimsel radyoloji hikayeleri olan bir kardiolog var, başka bir devlet hastanesinde, onu arayalım, deneyelim” dedi. Ve bize randevu aldı.
Doç. Dr. Fatih Yılmaz hoca, özenle hazırladığım dosyayı inceledi. Önce “hayatımda bu kadar güzel hazırlanmış bir dosya görmemiştim” dedi. Sonra da “ben damarları açarım. Hedefim üçünü de açmak ama ne yaparsak kardır” dedi. Aldı operasyona, üç damarı da açtı. Sonra bilgisayarın başına beni çağırıp tüm operasyonu göstererek anlattı. Allah ondan razı olsun. Hocalarımıza çok dua ettik. Ülkemizde Fatih hoca gibi, Koray hoca gibi ne değerli doktorlar var çok şükür. Devletimizin onların değerini bilmesi gerekiyor. Ve bizce idealist ve son derece mütevazi doktorlarımız için ne söylesek az gelir. İyi ki varlar.
DİĞER BACAĞA SIRA GELMEMİŞTİ
Bu arada babamın diğer bacağında diz arkasında bir anevrizması daha var. Ancak onu ameliyat etmenin riski büyüktü, bacağı kaybederiz dendi. Bu şekliyle, babam ömrüne ömür katmak için İznik’teki evimize yerleşti. Orada Ayhan amcamla doğa içinde tavukları, ördekleri, çiçekleri, böcekleri ile yaşamını sürdürüyorlar. Birbirlerine yol arkadaşlığı yapıyorlar. Tabii bazen de didişiyorlar, her kardeş gibi. Biz de gidebildiğimiz ölçüde oraya gidip onları ziyaret ediyoruz. Tabii ki babamın 6 ayda bir kontrollerini de yaptırmaya devam ediyoruz.
2024 yılının Ekim ayında, babamın bilgisayarlı tomografi raporunda, bir şeyler ters gitme sinyali verdi. Doktorumuz Antalya’ya tayin olduğu için, Aralık ayında İstanbul’da özel bir girişimsel kardiyolog doktora danışmaya gittik. Sağ bacaktaki anevrizması ceviz kadar büyümüş ve dışarı doğru çıkmıştı. Sol bacak diz altı tıkanmış, sağ bacakta ise anevrizmadan dolayı saatli bir bomba mevcuttu. Ertesi gün Antalya’daki Fatih Yılmaz hocamızı aradım. “Gelebilir miyiz?” diye sordum, “gelin hemen” dedi. O gün biletleri aldım ve babamla Antalya’ya uçtuk.
Hastaneye gider gitmez, Fatih hoca babamı yatırdı ve hemen operasyona aldı. Sol bacaktaki tıkanmayı giderdi. Ertesi gün de sağ bacağa iki stent takarak anevrizmayı etkisiz hale getirdi. Allah ondan bin kere razı olsun. Stent operasyonu gerçekleşmeseydi, başka duayen bir doktorumuz ve aile dostumuz Sn. Prof. Dr. Ömer Bayezid hocamız Akdeniz Üniversite’sinde by-pass yapacaktı. Fatih hoca ile Ömer hoca sürekli konsültasyon yaparak hareket ettiler. Hep söylüyorum, bu ülkede çok değerli doktorlarımız var, yeter ki küstürmeyelim…
Bu arada, Antalya’da bizi yalnız bırakmayan kuzenim Çiğdem ablam ve Cengiz Abime de minnettarız. Onlarla da hasret giderme imkanı bulduk. Bu seyahatin diğer güzel tarafı da bu oldu.
Antalya, limon ağaçları altında…
Not: Babamın çok sevdiğim bu fotoğrafını habersiz çektim. O anda kafasından neler geçiyordu, neler düşünüyordu, kim bilir?
İŞİN ÖZÜNE GELİRSEK
Bu pandemi ve meşhur aşısı temelde hastalığı olan insanları çok kötü vurdu. Bizi de vurdu geçti, 2020’den beri yılmadan babacığımla hep beraber savaştık.
Velhasılıkelam; söyleyeceğim şudur:
Lütfen
Araştırın,
Öğrenin,
Harekete geçin,
Vazgeçmeyin,
Savaşın…
Ve Daima sevgiyle kalın,
Tuba Öztek Çakıroğlu
27 Şubat 2025