İnsan, sürekli değişim adı altında gelişen, gelişmesi gereken bir varlık türüdür.
Her daim değişimin içinde olmak, insan olmanın özünde yatar. Her ne kadar kendimizi sabit ve kalıcı görmek istesek de, Herakleitos’un dediği gibi, “Aynı nehre iki kere basılmaz” (Herakleitos, MÖ 6. yy). Zira hayatın kendisi bir akıştır ve bizler de bu akışa kendimizi bırakmak zorundayız. İnsanın fikirleri değişir; çünkü fikirlerin kölesi olmamak gerekir.
Jean-Paul Sartre’ın varoluşçuluğunda da vurgulandığı üzere, insan özgürdür ve kendi seçimlerinin sorumluluğunu üstlenmelidir (Sartre, 1943). Hürriyet, her türlü bağımlılıktan arınmak, zihnin zincirlerini kırmaktır. Dolayısıyla, geçmişe takılı kalmak, kendi gelişimimizi engellemek anlamına gelir. 
Hayatımızda kaç kere dönüm noktasına geldik?
Bu sorunun cevabı kişiden kişiye değişse de, Carl Jung’un “bireyselleşme” sürecinde belirttiği gibi, her insan hayatında önemli dönüşümler yaşar ve bu dönüşümler, bireyin kendisiyle yüzleşip olgunlaşmasını sağlar (Jung, 1934). Bazılarımız bu dönüm noktalarını çokça fark eder, bazılarımız ise belki de yalnızca birini yaşamaya mecbur kalır. Zaman, sürekli akıp giderken biz nasıl değişmeden kalabiliriz?
Albert Camus’nün absürdizminde ortaya koyduğu gibi, insan varoluşu sürekli bir mücadeledir; değişim ve belirsizlik içindedir (Camus, 1942). Bugün dünkü benle aynı ben değilim; çünkü her deneyim, her düşünce bizi başka bir “biz” yapar. Bu, omurgasızlık değil, bilakis varoluşun dinamik doğasının göstergesidir.
Küllerimizden yeniden doğmak ve insani haller…
İnsanın değişimi bazen serttir, bazen sessizce gerçekleşir. Friedrich Nietzsche’nin “Amor Fati” kavramında dediği gibi, yaşamın tüm zorluklarını ve dönüşümlerini kucaklamak gerekir (Nietzsche, 1888). Bu sayede hayata anlam katabiliriz. Dünden farklı düşünebilmek, sevdiğimiz şeyleri sorgulayabilmek yaşamın doğal parçasıdır.
Değişimi ve gelişimi kabul etmeyenler, tabularına tutunup özgürlükten uzak kalırlar.
Psikolojide de “bilişsel esneklik” olarak adlandırılan bu yetenek, sağlıklı bireysel gelişim için elzemdir (Kashdan & Rottenberg, 2010). Kendini bilmek, kendini sorgulamak, bilmediğini kabul etmek ise insan olmanın temel taşlarındandır.
Farklı “benler” ile yüzleşmek
Eğer bugün, beş yıl sonra ve on yıl sonraki ben bir araya gelip konuşabilseydi, muhtemelen birbirinden farklı düşünceler ve duygular içinde olurdu. Bu çok doğaldır; zira insan sürekli olarak iç dünyasında bir diyalog halindedir. Bu içsel diyalog, özgürlük ve ruh sağlığının temelidir.
Son olarak, zihnimizdeki tabular, bizi esir alan kalıplar ve öğretilerden kurtulmak gerekiyor.
Michel Foucault’nun bilgi ve iktidar üzerine analizleri, toplumsal normların bireyin özgürleşmesini nasıl engellediğini gösterir (Foucault, 1975). Kendi özgürlüğümüzü kazanmak, bu kalıpları fark edip aşmakla mümkündür.
Kendimizi bulmaya değer. Kendimizi bulmak, insan olmanın en önemli yolculuğudur.
 Velhasılıkelam Evrensel bakış
Velhasılıkelam Evrensel bakış
				 
			 
		 
						
					 
						
					 
						
					 
	