ŞİLİ…..

Gezimize başlamadan önce, Şili hakkında genel bilgiler vermek istiyorum. Amerika’nın en batısında, Pasifik Okyanusu ile And Dağları arasında güneyden kuzeye, buzullardan çöllere uzanan, ince uzun tek başına ve güzel bir ülkedir Şili. Güney Amerika’nın modern yüzü Şili’dir. Diğer Latin Amerika ülkelerine göre daha çağdaş ve modern olduğu bir gerçek. Ama geleneksellikten de ödün vermiyor.

Dünya’nın en batısına gidiyoruz, Türkiye’den 15 bin km uzağa. Tarih, doğa, çöl, deniz ile tatilin her türlüsünü burada yaşayabilirsiniz.

Kuzeyde çöl, doğuda And Dağları yüzünden komşularından izole olmuş. Durum böyle olunca da ülkede yetişen sebze ve meyvelerin genetiği değişmemiş ve kendine özgü olmuş. Yani Şili’de yediğiniz elmayı dünyanın hiçbir yerinde yiyemezsiniz. Bu sebeple ülkeye herhangi bir sebze, meyce sokmak da yasak. Başıma geldiği için bilgi verme gereği duydum. Ülkeye girişte elinizde ne varsa tek tek aranıyor. Pasaport kontrolünden sonra bir kez daha aranıyorsunuz. Elinizdeki bütün çantalar bir kez daha x-ray den geçiyor. Havaalanında sırt çantama koyduğum bir tane elma yüzünden gümrük polisi tarafından uzunca bir süre bekletildim. Kendilerince haklı olabilirler. Bitkilerin genetiğinin bozulmasına sebep olmak demek, ülkede işleyeceğiniz en ağır suçlardan biri demek. İşte Şili böyle bir ülke.

Şili de herkes bir Gringo! Gringo sözcüğü ise vakti zamanında Güney Amerika’ya gelen Amerika askerlerinin giydikleri üniformaların yeşil (green) rengi ile, bu askerleri ülkelerinde istemedikleri için kibarca kapı dışarı etmek istercesine söylenen “go” (git) sözcüklerinin birleşmesi ile meydana gelmiş. “Gringo” “Yeşil Git” anlamında. Şehir, bol bitki örtüsü ve uygun iklimi nedeniyle İspanyollar tarafından 1541 yılında “Nueva Extremadura” ismiyle kurulmuştur. Şehrin en büyük özelliği, tarihi süreç içinde yaşanmış büyük depremlerdir. Bunun sonucunda tarihi yapıların çoğu yok olmuştur.

Şili’nin şarap konusunda dünyanın en iyilerinden biri olduğundan biliyoruz. Bu nedenle Santiago’da her gün en az bir öğünümüzün yanında şarap içmeden dönmedik. Türkiye’ye döndükten sonra bu kadar iyi şarapları, bu kadar uygun fiyata asla içemeyeceğimizi biliyoruz.

SANTİAGO

Sabahın erken saatlerinde hava limanındayız. Gerekli işlemleri tamamladıktan sonra bir buçuk saatlik uçuş sonrası Santiago’ya geliyoruz. Uçak yolculuğumuz pek keyifli geçmiyor. Bir gezgin olarak İlk defa uçaktan çok korkuyorum. THY olmayışının da etkisi büyük. And dağları üzerinden geçerken uçak çok fena sallanıyor ve düşme korkusu yaşıyoruz. Uçakta sadece telaşa kapılanlar bizleriz. And dağlarının üzerindeki akımdan dolayı beşik gibi sallanıyoruz. İşlemleri yapıp valizlerimizi alıyoruz. Ücret konusunda işimizi garantiye almak için havaalanın çıkış noktasında bulunan TaxiOficial standından bir taksi ayarlıyoruz. Bu şekilde önceden sabit bir ücret ödeyerek aldatılma ihtimalinizi ortadan kaldırmış oluyoruz. Havaalanı şehir merkezine trafiğin durumuna göre bir saat sürebiliyor. Taksi ücreti gidilecek yere göre 25-30 Amerikan doları arasında değişebiliyor. Taksiyle bir saatlik yolculuk sonrası önceden ayarladığımız otelimize geliyoruz. Santiago’ya ayak bastığımızda büyük bir hayal kırıklığına uğruyoruz. Avrupa’nın tipik şehirlerinden fazla bir farkı olmayan bir metropol şehri olduğunu anlamamız uzun sürmüyor. Şili şartlarına göre normal, bize göre kötü bir otel. Eski bir apartmana restorasyon çalışması yapılmış ve otele dönüştürülmüş. İnternet, su ve klima sorunu vardı. Zamanımızın çoğunu dışarda geçireceğimiz için pek oralı olmadık. Merkezde ve gezilecek yerlere yürüme mesafesinde. And Dağlarının içinde konumlanmış bir şehrin, çok tepeli ve yokuşlu olduğunu düşünsek de, çok düz bir şehir olduğunu hatırlatmakta fayda var. Santiago bir çok bölgeye ayrıldığından, şehrin çok büyük olduğuna dair bir izlenime kapılabilirsiniz. Yapılacak olan birçok aktivite, şehrin her bir yanına dağılmış durumda. Bölgeler arası mesafeler haritada göründüğü kadar birbirinden uzak değil. Metro ağı çok geniş, taksiler çok ucuz ve oldukça düz ayak bir şehir olduğu için de yürümeye çok müsait. Şili’nin başkenti olan Santiago, ülkenin en hareketli ve en kalabalık şehri. Müzik, sanat ve dans şehrin her yerinde. Üniversiteliler ve turistler oldukça yoğun. Sokaklar, sokak sanatçıları ile dolu. Canlı ve renkli caddeleri, sadece sokakta gezmeyi bile çok keyifli hale getiriyor. Şili’de iken kendimizi çok da Latin Amerika’da hissetmedik. Trafikte insanlar sakin, kurallara uyuluyor. Yayalar ve araçlar yeşilde geçiyor, yola indiğinizde araçlar duruyor ve yol veriyor. Şehir daha düzenli, insanlar daha saygılı. Tüm Latin ülkelerindeki yozlaşma burada daha az. Ancak hepsi bir arada olmuyor. Şili’de insanlar biraz daha kapalı, büyük şehir Santiago’da ise bu iyice hissediliyor. Daha az iletişim, daha az salsa, daha az Latin sıcaklığı, daha fazla saygı, daha fazla rock ve indie müzik vs. Gelmeden önce gezi planımız hazır olduğu için kahvaltı sonrası şehri keşfetmek için yola koyuluyoruz. Santiago gezisi için şehre yaklaşık 3-4 gün ayırdık ve programımıza ona göre başladık. Öncelikle ünlü sokak Bella Vista’dan başlıyoruz. Otelimize on dakikalık yürüme mesafesinde.

hakkında Benan GÜLAĞIZ

Benan GÜLAĞIZ

Ayrıca Kontrol Et

YERE ATTIĞIN O ÇÖPLERİ VE PİSLİKLERİ CEBİNE KOYACAĞIM!

Merhaba değerli okuyucular. Bugün sizlere ikinci kitabım olan “GERZEKLER PANDEMİSİ-Artık Her Yerdeler” isimli eserimde de …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir