Üzerimizden yük atmamız lazım. Burada bizi biz yaptığını zannettiğimiz yüklerden kurtulmanın ve tüm kainatın yaratıcısının varlığının, tek huzur noktası olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Yani yaratıcı diyoruz, kısıtlayıp, kayıtlamıyoruz. (Dinler arası kardeşlik gibi unsurları aklınıza hiç getirmeyin.) Tek gerçek O, dini ise her benlik kendi zannınca yaşıyor. Benlik, bizi biz yaptığını zannettiğimiz kırmızı çizgiler. Zan ise kesin olarak bilmeden ( Kesinlik O’na mahsustur.) sadece kendi düşüncelerimiz ile sonuca vardığımızı varsaymamızdır. Hayatımızın içinde sürekli bir sebep-sonuç ilişkisi inceleriz. Yaşadığımız olaylar bizler için “Şundan dolayı, bu oldu. “ algısı üzere devam eder. Halbuki sonuç sebebin kendisiydi. Olacak olanın olması için olaylar silsilesi doğdu ve olması gereken oldu. O’nun iradesinin mükemmel işleyişi (Kadercilikten bahsetmiyoruz.) “Neden oldu, niçin oldu? “ sorularına takılmadan, sonuçta olan olayın iç alemimizde nereye vurduğunu keşfetmeye çabalarsak, kendimizden bir yükü atmayı başarabiliriz. Sebep yük, sonuç ise ders olur. Burada sonuç diye adlandırdığımız olayın içimizde muhakkak bir karşılığı vardır. Dünya üzerinde “kötü “ kavramı altında tanımladığımız çok olay vardır. Savaş, tecavüz, can alma, dayak, soygun vs. bunlar insan işi mi? İnsân; kendi yokluğunun içinde kaybolmuş, O’nun sevgisinde erimiş, tamamen yaratıcının idrakine bürünmüş muazzam bir varlıktır. Bu olaylar hayvani dürtülerin sonucu olarak ortaya çıkar. Yaratılış gayemiz O’nun şuuruna ermek ve O bizi serbest bıraktı. Bizler ise insanlık yerine hayvani dürtüleri tercih ettik.
Yaratılan insan, yaşayan mahlukat
Belgesel izlerken daha dikkatli izlemeye başlayalım. Bizler Nuh’un gemisi gibiyiz, içimizde hayvan barındırıyoruz. İki erkek aslan dişi ile çiftleşmek için dövüşüyor. Dişi güçlü olanı tercih ediyor. Trajikomik! Biz insanlar da böyleyiz. Ya gücü için ya da sevdiğimizi zannettiğimiz için beraber oluyoruz. Sevdiğimizi zannetmekten kasıt, daha kendimizi tanımadığımız için karşımızdakini hiç tanıyamıyoruz. Sonuç, iki benliğin birbirine baskın gelme çabası ve ayrılık. Bu durum arkadaşlık, ebeveyn ilişkilerinde de böyledir.
Bedenlerimiz büyüyebilir fakat bedenlerimizle beraber hayvan mı büyüyor, yoksa ilk doğan tertemiz bebek mi ? Bir bebek kadar yok olduğumuz vakit hayvani dürtülerimizden kurtulabiliriz. Zaten benlik denilen büyük duvarda , açtığımız her delikte, her yıkımda hayvani dürtülerimizle yüzleşeceğiz. Duvar tamamen yıkıldığında, O’nun iradesinin , sevgisinin , merhametinin içinde özgürüz. Çünkü , sonsuz bir alana adım atıyoruz. Bedenlerin bir sonu var, ister hayvani dürtülerle ister insan olarak o son gelecek. İnsanlığın sonu ise gelmeyecek. İnsan olmak sadece beden olmak değildir. Ruhunun , kalbinin ve nefsinin (tek nefs olan nefs) olmasıdır. Bizler ise beşer ve düşünceden ibaret yapılar haline geldik. Beden ve düşüncelerimizin kölesi olmaktan vazgeçtiğimizde, insân olabilmenin şerefine varabileceğiz…
Velhasılıkelam Evrensel bakış