GALATA MEVLEVİHANESİ’NDE ANDA KALMAK…

Galata Mevlevihanesi İstanbul’un ilk mevlevihanesi…
Beyoğlu’nda, İstiklâl Caddesi’nde yürürken Tünel’in çok yakınında görürsünüz kapısını.
Size seslenir adeta.
Bir ney sesi çalınır kulağınıza geçmişten.
Mevlana Celaleddin Rumi’nin seslenişi gibi, “gel” der insana.
“Ne olursan ol, gel…”

Ben de bir İstanbul gezimde İstiklâl Caddesi’nde yürürken kayıtsız kalamadım bu çağrıya.

Gönlümün sesini dinleyerek yöneldim Mevlevihane’nin kapısına.
Siyah, tatlı bir kedi karşıladı, sıcacık mırıltısıyla.
Sevdim başını ve girdim içeri.
Beyoğlu’nun adım atılmaz kalabalığından sonra sanki başka bir âleme geçiş yaptı ruhum.
Zamanın akışı değişti adeta.
Yeşillikler ve ağaçlar içinde martıların, güvercinlerin, kedilerin dostane gezindiği bir bahçe ve Mevlevihâne binası, şadırvanı, yanında da Hamuşan (Suskunlar Mezarlığı)…

1491 yılında Osmanlı Padişahı II. Bayezid döneminde Divane Mehmed Dede kurmuş Galata Mevlevihanesi’ni.
O dönemlerde edebiyat, düşünce, müzik ve sufizmin iç içe olduğu adeta bir okul gibiymiş burası.
Nice neyzenler, şairler ve düşünürler yetişmiş, feyz almış mevlevihanenin uhrevi atmosferinden.

Zaman içinde restore edilmiş ve müzeye dönüştürülmüş.
Müzekart’la ya da ücretli girilebiliyor. Pazartesi günleri hariç her gün 09.00-17.00 saatleri arasında ziyaret edilebiliyor.

Elbette sıradan bir müze değil.

Sakinlik ve sessizlikle gezmeyi gerektiriyor.
Kendinizde kalıp gezmek en güzeli.
Semazenlerin döndüğü Semahane bölümünde ruhlara işleyen bir ney sesi var.
Ahşap işçiliği ve akustiği çok iyi.
Bazı günler sema gösterileri yapılan bu mekânda ta geçmişten bugüne uzanan uhrevi bir dinginlik benliğinizi sıcacık sarıyor.

Müze bölümünde dervişlerin kullandığı eşyalardan örnekler sergileniyor.

Gelip geçen postnişinlerin, büyüklerin fotoğrafları var.

Bahçesinde manolya ağaçları ve huzur…

Kapısında Hamuşan (Suskunlar) yazan mezarlık.
İnsan bu yazıyı okuyunca bir irkiliyor önce.
Suskunlar…
Kelime içine işliyor adeta.
Dünyanın karmaşa ve telaşında, suskunluğun sesi daha mı hakikat ne?

Mevlevilerde “ölmek-kabir-mezarlık” yerine “hamuş-suskun-sustu” kelimeleri kullanılır. Canlar ölmez, ölemez, sadece susmuş kabul edilir.
Ama onlar bizimle olmaya devam ederler.

Can, Mevlevilik’te ses ile vardır; konuşma bu âlemle bağlıdır. Ölünmez, susulur. Yeniden konuşulacak zamana kadar…
Bu nedenledir ki ölenler için “sadece sustular ama hala bizimle beraberler.” dercesine hamuş sıfatı; ölülerin defnedildikleri yerler için ise kabristan, mezarlık kelimeleri yerine “hamuşan, hamuşhane” kullanılır.
Galata Mevlevihanesi’ndeki Hamuşan’da eski mezar taşlarında bilinmez nice isim.
Şeyh Galip ve İbrahim Müteferrika da burada yatıyor.

Sahiden zaman suskun burada.
İstanbul’un ve dünyanın sesi, Galata Mevlevihanesi’nin kapısından içeri girdiğinizde susuyor.
Geçmiş konuşuyor.
Girişte beni karşılayan siyah kedi gibi burada da bir siyah kedi ağaçların altına kıvrılıp uyumuş öylece.
Biraz oturup sessizliğin içindeki sesi dinliyorum.
Huzurda kayboluyorum.
Sonra İstanbul kalabalığına dalıyorum tazelenmiş olarak…

Dilek Tuna Memişoğlu

hakkında Dilek TUNA MEMİŞOĞLU

Dilek TUNA MEMİŞOĞLU

Ayrıca Kontrol Et

İKİ KURUŞLUK DÜNYA İÇİN FIRILDAK OLMAYA GEREK YOK

  ​İnsan hayatı, tercihler ve değerler üzerine kuruludur. Günümüzde, hızla değişen ve kişisel egoların ön …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir