ŞİİRLER KONUŞURKEN…

Şiirler, insanların bir çırpıda okuduğu, kendi istediği gibi anladığı, yazanın ise kendi duygularını ifşa ettiği, bir insanın aylarca belki senelerce biriktirdiği duyguların, yaşanmışlıkların dışavurumu. Fakat öyle bir çırpıda değil, hissede hissede. Öyle bir anda gelmiş gibi görünen ama arkası olan bir sürü duygu karmaşası. Bir şiirde kaç ihtimalin, kaç duygunun analizi vardır bilemem. İnsanların ayrı ayrı pencerelerinden doğan bazen hassas bazen keskin, yoğun anları. O anların birikimi. Öyle bir anda yazılmış gibi görünen arkasında büyük hikayeler barındıran şiirler. Okuyorum, hissetmeye çalışıyorum. Hissetmeye çalışıyoruz. Hep beraber. Şiir severler değil sadece okuyanlar, aşık olanlar, yaşayanlar, savaşanlar, bir anın içinde sıkışanlar. Hepimiz kendimizden parça buluyoruz o üç beş mısrada. Ne demek tüm bunlar diye sorgulamak zorunda kaldığımız birden fazla anın mimarı şiirler. Şiir severlerin derdi başka tabi. Belki deneyimlemek sadece. Yazanın gözünden o anı yaşama arzusu. Mesela bir yolculuk gibi. Lavinia ah lavinia. Nasıl sevildi, nasıl sevdi. Hissetmek ister şiir seven. Cemal Süreyya’ı anlamak onun nasıl sevdiğini de anlamaktan geçer ya biraz. Anlama odaklı bir duygusal farkındalığa sahip her insan biraz şiir sever. Anlamak tüm insanlığın nihai amacı olmalıyken es geçeriz çoğu zaman. Ama şiir sevmek, o şiiri bir an bile sevmek, bir an merak etmek. Tahmin edilemeyecek kadar derin duygulara götürür insanı. Nazım Hikmet’in vatanını ne kadar sevdiğini anlarsınız şiirlerini okudukça. Şiirlerinden tanırız onları zamanla. Yoksa herkes, herkes hakkında biraz bir şey bildiğini zanneder. Okursan onun şiirlerini, yazdıklarını, işte o zaman tanırsın aslında. Dersin ki bu adam bu memleketi sevmiş. Mesela Özdemir Asaf sesi yargılar bir şiirinde, hissedersin ses bile yargılanmaya mahkum olmuş o an Özdemir’de. Her birimiz başka anlarız belki fakat şiirlerde duygular değişmez, o duygu oradadır. Duyguyu yanlış anlamak zordur aslında. Duygu maskesini çok az insan takabilir. O durumda da, ya kendi bile farkında değildir maskesinden ya da artık alışmıştır kendine yalan söylemeye. Arsız duygularının yarsız hayatını yaşar. Uzun lafın kısası şiirler bizleri çok derin, soyut aleme çeker ve o şiirler öyle bir anda yazılmaz. Hissetmek lazım…

hakkında Umay TATAR

Umay TATAR
1988 yılında İstanbul’da doğdum. Sakarya Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu mezunuyum. Uzun yıllar profesyonel spor yaptım. Sahada öğrendiklerim, bana sadece fiziksel değil, zihinsel bir dayanıklılık da kazandırdı. Bu dayanıklılık zamanla farklı alanlara olan ilgimi derinleştirdi. Sivil toplum kuruluşlarında aktif görevler aldım; özellikle gençlik, eğitim ve toplumsal dayanışma alanlarında mücadele etmeye çalıştım. Hayatım boyunca sadece bireysel değil, toplumsal sorumluluklar taşıyarak yürümeyi önemsiyorum. Felsefeye, tarihe, toplumsal olaylara ve politikaya yoğun bir ilgim var. Okumak, düşünmek ve sorgulamak benim için hem bir ihtiyaç hem de bir yolculuk. Yazılarımda zaman zaman bu ilgi alanlarımı harmanlıyor, geçmiş ile bugünü, birey ile toplumu, inanç ile aklı aynı metin içinde konuşturuyorum. Sosyal medya üzerinden yazılarımı ve fikirlerimi paylaşıyorum. Bazen mizah, bazen isyan, bazen de içsel bir arayışla… Ama hep samimiyetle ve “birlikte düşünmek” amacıyla. Hayatın bana kattıklarını, biriktirdiklerimi ve mücadele ettiklerimi paylaşmak için buradayım.

Ayrıca Kontrol Et

Çocuklarda Aidiyet

🦋 Aidiyet Nedir? Aidiyet, çocuğun “ben buraya aitim, kabul ediliyorum, değerliyim” duygusunu hissetmesidir. Yani çocuğun …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir