Bazen en zor şey, kötülüğe direnmek değil; iyiliğini saklamadan yaşayabilmektir. Çünkü insanlar, iyi insan olmaya çoğu zaman müsaade etmez.
İyiliğinizi sorgularlar. Saflığınızı, kırılganlık gibi görürler. Sessizliğinizi, güçsüzlük sanırlar. Fedakârlık yaparsınız; “kendini hiçe sayıyor” diye küçümserler.
Oysa iyi olmak, bir seçimden çok bir duruştur. İnsanın kendiyle barış içinde kalabilmesidir. Ama dünya, iyi insanın sırtına yük bindirmekte ustadır. Çünkü iyilik, çoğu zaman toplumun hızına ayak uyduramaz. Bu çağ, hızlı olanı; hırslı, göze batanı, hesap yapanı alkışlar. İyi insan ise yavaş kalır, kenarda kalır, hatta çoğu zaman yalnız kalır.
İyiliği korumak, bazen dikenlerin arasında çiçek açmaya benzer. Kimse su vermez, kimse gölge yapmaz; ama yine de çiçek açar. Çünkü çiçeğin tabiatı budur. Belki de iyiliğin özü de budur: Müsade edilmese de varlığını sürdürmek.
Evet, insanlar iyi insan olmaya çoğu zaman izin vermez. Ama asıl mesele şudur: İnsan kendi içindeki iyiliğe izin verecek mi? Kendi vicdanının sesini susturup kalabalığa mı uyacak, yoksa yalnız kalsa da kendi yolunda mı yürüyecek?
Çünkü bazen, insanın tek sığınağı kendi kalbinin temizliği olur; gerisi, gölgede kalmış gürültüden ibarettir.
Ve dilerim ki Allah, herkesi iyi insanlarla karşılaştırsın.
Sağlıcakla, hoşça kalın… Bir dahaki yazımda görüşmek dileğiyle.