
Cumhuriyet, bir halkın kendi kaderini yeniden eline almasının adıdır. Bu topraklar, karanlıktan aydınlığa bir aklın, bir vizyonun ve bir inancın gücüyle yürüdü.
O aklın sahibi Mustafa Kemal Atatürk’tü ancak o yolda asla yalnız değildi. Onunla omuz omuza savaşan, aynı ideali taşıyan asker arkadaşları da bu büyük dönüşümün sessiz kahramanlarıydı. Kimi cephede can verdi, kimi kalemiyle, kimi emeğiyle Cumhuriyet’in temel taşlarını döşedi. Hepsi aynı inanca sahipti:
Bir millet yeniden doğacak…
Atatürk, savaş meydanlarında yalnızca asker değil, düşünen bir stratejistti.
Her cephede tecrübesini bilgiye, bilgisini bir millete yön verecek stratejiye dönüştürdü.
Bir yandan vatanını savunurken, bir yandan geleceğin okulunu, bilimini, sanatını hayal etti. Dünya dillerini öğrenen, farklı kültürleri anlayan bir liderdi.
Ufku, sınırların ötesinde insanlığın ortak vicdanına uzanıyordu. O ve silah arkadaşları, özgürlüğü yalnız bir kavram değil, bir yaşam biçimi haline getirdiler. Onları yalnızca sevmek değil, düşüncelerini ve kararlılıklarını anlamak gerekir.
Çünkü onların mirası, sevgiden çok daha fazlasıdır; çalışmanın, üretmenin, birlik olmanın ve inancın sembolüdür.
Cumhuriyet, bir kişinin değil, bir milletin ortak emeğidir. Bugün bu miras, bir bayram havasında nefes aldığımız özgürlüğün ta kendisidir. Atatürk ve silah arkadaşlarını yaşatmak sadece heykellerde değil, zihinlerde ve yüreklerde mümkündür.
Çünkü onların kurduğu düzen, bir yönetim biçiminden öte bir düşünme biçimidir. Ve biz, o düşüncenin çocukları olarak her 29 Ekim’de aynı inançla söyleriz:
Yaşasın Cumhuriyet!
Yaşasın aydınlık yarınlar…
Musa Aşkın
Velhasılıkelam Evrensel bakış