Comor Adaları’nda bu beşinci günüm.
Adanın ruhu daha ilk andan beni içine aldı.
Halkının güleryüzü, okyanusun ferahlığı, yeşili, arada ıslatan yağmuru, hafif rüzgârı…
Coconut (hindistan cevizi) ağaçlarının rüzgârla dans edişi ve yapraklarının çıkardığı o huzurlu ses, insana yalnız kaldığında bile yalnız olmadığını hissettiriyor. Uzun ve zarif gövdeleriyle bu ağaçlar, adadaki kertenkelelerin keyifle dolaşmasına da vesile oluyor. Köklerinin gölgesinde kertenkeleler, büyük yarasalardan korunabiliyor.
Adanın dört bir yanında bu ağaçlara rastlanıyor; adanın yeşilini, hayatını ve bereketini onlar oluşturuyor. Meyvesinden suyuna, kabuğundan lifine kadar her parçası değerlendiriliyor.
Suyundan içecek, lifinden hasır, kabuğundan defter yapılıyor. Adeta “helal” anlamında, her şeyinden istifade edilen kutsal bir nimet gibi…
Coconut ağaçlarının kökleri çok derin ve birbirine bağlı. Neredeyse okyanusa kadar uzanıyorlar. Bu kökler, tuzlu suyu süzerek tatlandıran doğal bir arıtıcı görevi görüyor.
Madagaskar’ın batısında yer alan Comor Adası, kendine has bir volkanik geçmişe sahip. Adanın ortasında hâlâ sessizce duran büyük bir yanardağ var. Toprakta normal beyaz taşlara rastlanmaz; lavların ardından kalan kayalar gri ve kül rengindedir. Buna karşın, deniz kumları bembeyazdır.
Gelgit sırasında okyanus çekilince, ortaya çamurumsu olmayan pürüzsüz bir taş kum karışımı çıkar.
Zanzibar’dakinden çok farklı. Zanzibar’da kum bataklık gibidir; burada ise adımlarınızın altında kaybolmaz, sizi taşır.
Ada halkı için kutsal sayılan bir balık vardır:
Coelacanth.
Bu balık, dinozorların ortaya çıkmasından çok önce yaşamış, tarih öncesi bir canlıdır. Dünyada “yaşayan fosil” olarak bilinir. Ada halkı, bu balığın adayı koruduğuna inanır; bu nedenle onu asla yemezler. Onlara göre ada, Coelacanth sayesinde varlığını sürdürmektedir. Balığın rengi gri ile beyazın karışımı, derin sularda yankılanan bir hatıradır adeta.
Sahildeki pazarlarda ise bol miktarda tuna balığı bulunur. Fiyatı oldukça ucuzdur; en büyükleri bile yaklaşık 4 dolar civarındadır. Et, adada az tüketilir.
Belki de bu nedenle insanların yüzlerinde doğallığın, temizliğin ve sağlığın ışıltısı vardır.
Coconut ağaçlarının bereketi, ada halkının huzuru ve zarafetiyle birleşince ortaya büyüleyici bir diyar çıkıyor.
Bizlere bu güzel topraklarda bir yer verilmiş; dağın eteklerinde, denize yakın bir coconut bahçesi…
Burayı kalıcı ve güzel bir yaşam alanına dönüştürmek için projelerimiz var. Eğer şehir kalabalığından yorulduysanız, “Artık bir şey yapmalıyım.” diyorsanız, işte fırsat burada.
Yolumuzu gözleyen coconut ağaçları ve üzerlerindeki küçük kertenkeleler, geldiğinizi ilk gören olacak.
Ve emin olun, diğerlerine haber vermek için hemen koşacaklar.
Musa Aşkın