Uykudan uyanmıştı Gülendam” mahmur bakışlarıyla etrafı süzdü, peş peşe anne anne diye seslendi. Kimsecikler yoktu ortada.
Ayağa kalktı ve mutfağa doğru gitti, çok susamıştı.
Bakır su tasını aldı raftan, ve kana kana su içti. susuzluğunu gidermişti ama aklı annesindeydi. bütün odaların kapılarını tek tek açıp kapattı. Birden gözlerinin önünden bir film şeridi gibi geçmişti yarım saat önce olanlar…
ama bir türlü yatağından çıkamıyordu ki. Kapı açılmıştı, annesi açmıştı kapıyı, uzun boylu bir adam annesi ona sarılmıştı, gözünü kapatmadan sanki saatlerce onları seyretmişti…
Ama sadece beş dakika içinde olanlar, ona sanki bir kaç saat geçmiş gibiydi. Annesinin sesini duymuştu, beni de götür artık burada yaşamak istemiyorum sonra gelir çocuklarımı alırım diyordu. Gülendam yatağından kalkmak istese de kımıldayamıyordu, onu’ ‘sanki o yatağa bağlamışlardı. İçine bir korku düşmüştü annem nereye gidecek bu adam kim” bizi sonra gelip alacakmış hayır hayır hayır!!!
Annesine yalvarmaya başlamıştı anne bana bak anne uyandım ben kalkamıyorum bu yataktan ne olursun elimi tut gitme gitme! Elini uzatmıştı annesine ama elini tutan yoktu, arkasını dönüp kızına baktı baktı. Sadece baktı… ve sonra o adamın elinden tuttu arkasına bakmadan gitti…
Bir sıçramayla uyanmıştı uykudan kan ter içinde çok susamıştı.
Anne diye bağırdı bu sefer, sesini kendi de duyuyordu anne rüya gördüm çok korktum dedi. Âmâ sesine ses verecek kimse yoktu evde, gerçekten annesi gitmişti.
Uyumadan önce annesi örmüştü o sarı ipek gibi saçlarını. Aynadan kendine bakarken son kez saclarına baktı ve benim sacımı örecek bir annem yok artık deyip, o küçük elleriyle makası alıp saclarını ensesinden kesti.
Gözünden süzülen iki damla yaşla,
SENİ AFFETMEYECEĞİM ANNE” dedi..