
Biliyor musun insanları öldürüyorum Portuga diyordu Zeze, ama nasıl? Onları unutarak öldürüyorum. Ölümü öldürüyorum ben de ama nasıl? Ruhen toprağa akarak. Bir çatlakta fark ediyorlar beni ve sonra yine isimsiz mektuplar almaya başlıyorum peşi sıra, ardı arkası kesilmiyor. Nasıl şaşırıyorum. Hangisini okusam? Okuduğum hangisine inansam? Ah bu çetrefilli haller bu tuzak cümleler; zehri almış bir beden gibi kıvrım kıvrım…Ama her şey bir yere kadar. Anlıyorum. Belli değil yüzümden ama ben içinizi bile görebiliyorum. Su gibi. Hangi bölgeniz hasarlı, hangi yeteneğiniz onu gizlemekte? İçimde ki şeytan bu konuyla ilgile ne söylemekte? Hepsini, kendim dahil insanlığa ait tüm çirkinlikleri anlıyorum. Bırakmak için illaki herkesten onay almak mı gerekir bu uyumsuz yalnızlığı? Aklımın ve gönlümün gitmelere meyilli işte bu nedenlerden… Geri kalan ne varsa hepsi detay. Ben gitmek fiilini seviyorum; varmak eylemini değil. Bu bir kaçış hali…Çatlak bulan su gibi akmak ve daimi akışta kalmak. Ruhum sürekli bir devinim halindeyken, öğretilmiş mantığımla uymadığım bir duvara asılmaya çalışan resim gibiyim. Araf’ta olmak böyle bir şey işte. Oysa ki bu hayatta neysen osun. Genele uyup hedefi bulmayı denesem de zaman zaman, içimdeki ruh durmuyor; akışıyor. Aslında ne güzel kimseye zarar vermeden akıp, sakince geçip gitmek bu dünyadan. Elini kirletmeye bile değmeyecek bir vakit aralığında hatta izafi bir zaman tanımında kıra döke, ufalaya ufalaya kalmalara direnmenin ve hatta başkalarını da yerlerinden, yurtlarından etmelerin ne anlamı var ki? Derleyip toplayıp tekrar tekrar bozmak; içinden çıkılamayan kalelere girmek için gönüllü imzalar atmak ve ağızda kalan acı huzursuzluğun tadı. Geri kalan ne varsa hepsi yok. Bu yerküre çok yaşlı ve çok acı çekmiş. Çok tepinmeyelim bu zavallının üstünde artık, yazık. Sakin olalım biraz. Sakince yol olalım. Her ruh için uygun bir geri dönüşüm yöntemi vardır eğer gerçekten istersek. Yoksa bu sistemin bize öğretileri hep bir kaos içinde yaşamak. Kaos ama nasıl? Yaratıcılık sürecinde kaos mümkün ve gerekli bir durumken; toplumu birbirine düşüren, halkın acısından göz yaşından beslenen üst mevki kaosları kim kimin etini ısırırsa boynuna çiçek takmakta. Birbirimizi sömürüyoruz bu durumda ve en vahimi de acımıyoruz. Yara alan yaralamayı öğreniyor ve kendine hak görüyor. İşte toplum bu şekilde çığırından çıkıyor. Tepeden tırnağa hastalanıyoruz. İyileşmek tutulan radyasyonlu yoldan vazgeçmek, gitmek bu düzenden ve belki de kendi içindeki karanlık mahallerden…Mümkün. Bırakmak için illaki habis bir tümöre mi ihtiyacımız var şu içimizdeki karanlık ihtirasları?
Seyyah Benan Taş
Velhasılıkelam Evrensel bakış
Ablamm🥰
Canım 😍
Kalemine sağlık 🌸