Hayatta en pahalı dersler, çoğu zaman ucuz insanlardan alınır. “Üç kuruşluk kişilere beş kuruşluk değer verirsen, kalan iki kuruşa seni satar” sözü tam da bunu anlatır: değeri hak etmeyen insanlara hak ettiklerinden fazla kıymet vermenin kaçınılmaz sonucudur bu.
Bazı insanlar vardır; senin emeğini, iyi niyetini, dostluğunu kendi çıkar terazisinde tartar. Sen yüreğini ortaya koyarsın, o cebindeki kuruşları hesaplar. Sen dostluk dersin, o fırsat der. İşte bu yüzden, değer vermek kadar, kime değer verdiğini bilmek de bir olgunluk meselesidir.
Bir insana hak ettiğinden fazla değer verdiğinde, onun gözünde senin kıymetin artmaz; aksine, değerin ucuzlar. Çünkü bazı insanlar, kolay elde ettikleri şeylerin gerçek kıymetini bilmezler. Ne kadar çok verirsen, o kadar az saygı duyarlar. Onlar için değer; çabayla değil, çıkarla ölçülür. O nedenle, senin beş kuruşluk emeğini, iki kuruşluk menfaat için gözünü kırpmadan harcarlar.
Hayatın matematiği basittir ama acıtır: fazlasını verdiğinde, elindekini kaybedersin. İnsan ilişkilerinde dengeyi kurmak, kalp cömertliğini akıl süzgecinden geçirmek gerekir. Çünkü herkes senin gibi düşünmez, hissetmez, sevmez. Sen sadakati yürekle ölçersin, o menfaatle. Sen dostluğu sonsuz sanırsın, o bitiş tarihini çoktan belirlemiştir.
Aslında mesele nefret etmekte değil, öğrenmekte bitiyor. Her yanlış insan, doğru insanı fark etmeni sağlar. Her değersiz ilişki, gerçek değerin ne olduğunu öğretir. “Üç kuruşluk kişilere beş kuruşluk değer vermek” bir hatadır belki, ama aynı zamanda bir farkındalık başlangıcıdır.
Bir gün gelir, artık kimin için çaba harcamaya değdiğini, kimin için bir selamın bile fazla olduğunu öğrenirsin.
Sonunda şunu anlarsın:
Değer, verilmekle değil, hak edilmekle ölçülür.
Ve sen, artık beş kuruşluk yüreğini, üç kuruşluk insanlara harcamayacak kadar büyümüşsündür.
Velhasılıkelam Evrensel bakış