“Geçip giden zaman değil, ömürdür.”
Geçen gün ömürdendir ve ömür çok kısadır. Bir an kadar kısa. Şöyle bir geriye dönüp baktığımızda zamanın ne kadar da hızlı geçtiğini görürüz. Bugün otuz, kırk, elli yaşında olanlar daha dün gibiydi, nasıl da hızlı geçti zaman anlayamadık, derler. Bin yıl yaşayan atalarımızla karşılaştırdığımızda elbette bizim ömrümüz çok daha kısadır. Bugün bir insanın ömrünün ortalama yetmiş-seksen yıl olduğunu düşünürsek gerçekten bir gün dahi değil, diyebiliriz. Peki, biz bu kadar kısa ve değerli olan bu ömrü nasıl geçirmeliyiz, bu kısa zaman dilimine neler sığdırmalıyız ki ömrümüz güzel olsun.
Hepimizin içine doğduğu ailesi, sosyal çevresi elbette ki hayatını nasıl yaşaması gerektiği konusunda belirleyicidir. Ancak belli bir eğitim düzeyine ulaşan kişiler, kendi hayatını nasıl yaşayacağına kendisi karar verebilir. Eğitim derken sadece okullardaki eğitimden bahsetmiyorum tabi ki, çünkü eğitim, yaşam boyu devem eden bir süreçtir.
“Her can ölümü tadacaktır.
Her canın ölümü tadacağını, dünya hayatının aldatıcı bir meta olduğunu Yüce Allah bize bildiriyor. Öyleyse ölüm gelip çatmadan, kıyametimiz kopmadan hayatı güzel yaşamalıyız. Ömrümüzü nerede tükettiğimiz sorulduğunda güzel yaşadım, iyilikler yaptım, kimsenin hakkını yemedim, faydalı işlere imza attım diyebilmeliyiz.
Mevlanamız, Divanı Kebir’inde bizlere şöyle söyler : “Ömür, yarınlara bağlanan ümitlerle geçip gitmede; gafilcesine kavgalarla, gürültülerle, didinmelerle tükenip durmadadır! Sen aklını başına al da, ömrünü şu içinde bulunduğun bugün say! Bak bakalım, bugünü de hangi sevdalarla harcıyorsun? Gah cüzdanını para ile doldurmak kaygısı ile, gah iyi yemek, içmek ile bu aziz ömür geçip gitmede, her nefeste eksilmede! Ölüm, bizi birer birer çekip alıyor; onun heybetinden korkusundan akıllı insanların bile beti benzi sararıp durmadadır. Ölüm, yolda durmuş, bekliyor; efendi ise gezip tozma sevdasındadır. Ölüm, kaşla göz arasında; onu hatırlamaktan bile bize daha yakın! Fakat, gaflete dalanın aklı nerelere gitmede, bilmem ki? Teni besleyip şişmanlatmaya bakma! Çünkü o, sonunda toprağa verilecek, mezar kurtlarına yem olacak bir kurbandır!
Sen, gönlünü manevî gıdalarla beslemeye bak; yücelere gidecek, şereflenecek olan odur! Bu leşe, yağlı ballı şeyleri az ver! Çünkü tenini besleyen kişi, şehvetin nefsani arzularına kapılıyor, sonunda rezil olup gidiyor! Sen, ruha manevî yiyecekler ver; yağlı ballı düşünüş, anlayış, buluş gıdaları ver de gideceği yere güçlü kuvvetli gitsin!
Velhasılı ömrümüzün güzelliklerle geçmesi, bereketli olması dileğiyle…