Acı

Acının tadını iyi bilirim. Zamanında çok içinden geçtim. Çok canım yandı. Kalbim kabuk bağladı, taşlaştı kömür oldu sonra yine elmasa döndü. Hiç bir acı geçmez değil, elbette geçer ama önemli olan bu acının kendinizi yıpratmanıza deyip değmeyeceği. Mesele bu. Eğer değecek bir şeyse dibine kadar acı çekin, kendinizi kahredin, hayatı kendinize zehredin. Çünkü acının içinden geçince bir mükâfat elde edersiniz. Yeni bir şey öğrenirsiniz. Güçlü olmak gibi, dağ gibi durmak gibi, kalbinizi yumuşatmak gibi. Ama eğer değmeyecek bir şey için acı çekiyorsanız kendi hakkınıza girmeyin. Kendinize gelin. Kendinizi ve yaşamınızı kendinize zehretmeyin. Peki, canımızı en çok acıtan şey nedir bu hayatta. Hak ettiğimiz değeri görememek mi, sevgisiz hissetmek mi, hak etmediğimiz derecede kötü sözlere maruz kalmak mı, anlaşılmamak mı, birinin sizi bile isteye kırması mı? Hangisi canınızı daha çok yakar? Galiba canımızı en çok sevdiğimiz ve değer verdiğimiz insanlar yakar. Bizim için çok önemi olmayan birinin ya da yabancı birinin söylediği ve yaptığı şeyler bize olan davranışları bizi çok enterese etmez. Çünkü bunları çok kale almayız ama sevdiğiniz ve değer verdiğiniz biri sizi bile bile kırıyorsa bu canınızı çok yakar. Çünkü verdiğiniz değerin bir anlamı ve karşılığı olmadığını anlarsınız. Aynı şekilde verdiğiniz sevginin de. Zaten fazlasını verdiğiniz hiç bir yerde değeriniz bilinmez. Peki, size soruyorum siz kendinize değer veriyorsanız başkasının verip vermemesi umurunuzda olmalı mı? Elbette olmalı. Çünkü insan değer gördüğü yerde çiçek açar. Çünkü insan sevildikçe ışık saçar. Peki, kalbimiz kırıldıysa, onu ellerinin içine alıp paramparça ettilerse, üzerinizden geçtilerse ve bu onların umurlarında bile değilse yine de  acı duyacak mısınız? Elbette duyacaksınız. İnsansınız sonuçta. Taş değilsiniz. Umursamaz olabilirsiniz ama o kadar da umursamaz olamazsınız kanımca. Kalp yıllandıkça acıya dayanaklı hale gelmez acı acıdır çünkü kalbiniz henüz taşlaşmadıysa. Buda göreceli bir konu aslında bazıları acıyı en derininde hisseder, bazılarında ise hiç bir etki olmaz çünkü kalpleri taşlaşmıştır. Kömür olup elmasa dönüşememiştir. O yüzden acıyı hissetmek güzel bir şeydir aslında. Hala bir kalbinizin olduğunu gösterir size. Bu çok insani bir şeydir. Kimileri bir kalbi kırar ve hiç bir şey olmamış gibi eğlencesine bakar, kimileri kırılmış kalbiyle terini akıtır gözünden. Kalp yorulunca ter gözden akarmış demiş ünlü biri. Bazılarının ise acı eşiği yüksektir. Acıyı hissedebilmesi için çok başka şeyler yaşamaya ihtiyacı vardır. Şimdi size soruyorum canınız çok yandıysa kendinizi her şeyi yapmaya hak görür müsünüz? Can yakmaya mesela. Göze göz, dişe diş, kana kan modunamı geçersiniz yoksa sessiz çığlıklarınızı içinize mi hapsedersiniz? Biz davranışlarımızı şuna göre şekillendiririz; acıdan kaçmak ve hazza yaklaşmak. Bu beynin savunma mekanizmasıdır. Acıdan kaç hazza yaklaş. Bize acı vereceğini düşündüğümüz durumlar, olaylar ya da insanlardan kaçarız. Bunu inançlarımızla yaparız. İnançlar neyin acıya neyin hazza yol açacağına dair öğrenilmiş genellemelerle yönetilir. Bu genellemeler bizim tüm eylemlerimizi yönetir. Aslında bu inançlarımız çoğu zaman gerçeği yansıtmayabilir. Geçmiş deneyimlerimizden elde ettiğimiz yanlış çıkarımlardan kaynaklanabilirler. Peki, biz neden acıdan kaçıp hazza yaklaşmak isteriz. Kimse acı çekmeyi bile isteye istemez tabi ki. Bundan kaçmak ister, kendini korumak ister, mutlu olmak ister. Şunu kabul edelim ki bazen acılarımız bizi büyütür, geliştirir, olgunlaştırır eğer içinden geçmeye yetecek gücümüz varsa. Çünkü çoğu zaman acıyı kabul etmek yerine o yokmuş gibi davranır, üstünü kapatır ve kendimizi başka şeylere veririz. Kimisi alkole, kimisi sexe, kimisi başka bir şeye. Bunu da acıdan kaçıp hazza yaklaşmak adına yaparız. Yapma içinden geç acının ve sana söylediği şeyi dinle. Biliyorum belki haksızlığa uğradın olsun, aldırma. Muhakkak onunda bir sebebi vardır. Aldırma geç içinden, kalbinin pasını at, bir yara açıldıysa orta yerine kalbinin onu ellerinle kapat, kalbin taşa dönmesin, izin verme, sen onu elmas olarak yaşat. Ve hatırla her acı bir gün muhakkak geçer. Geriye pırlanta gibi bir kalp bırakır. 

hakkında Banu ŞAHİN

Banu ŞAHİN

Ayrıca Kontrol Et

Sağlık Turizmi Konfederasyonu (SATKOF) – Türksoy Ziyareti: Sağlık, Kültür ve Yatırım Alanlarında Yeni Köprüler

  Sağlık Turizmi Konfederasyonu (SATKOF) heyeti, Türksoy Genel Sekreteri Sayın Sultan Raev’i makamında ziyaret etti. …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir