Dünya da olanlar, toplumların oluşturduğu normlar sonucudur. Bir birey, hangi pencereden bakıyorsa kendi hayatını o pencereye göre değerlendirir. Sistem de bize baktığımız pencereye göre olay ve oluşlar getirir. Yani farkında olmadan sebepleri kendimiz şekillendiririz. Günümüzde olanlar, kendi öz varlığını pozitifize edemeyen toplumların, negatif çekim alanı oluşturarak, “kötü” diye adlandırabildiğimiz sebepleri çağırmaları ile, yaşadığımız oluşlardır.
Bizler kendi özümüzde en iyi versiyonumuza ulaşıp, bu en iyiyi yaymak için mücadele etmek zorunda kalan, uyanmış yaratılan ins-anlar isek, birbirimize yardım etmek zorundayız. İnanç sistemleri birbirinden farklı olabilir, fakat hedef ve sebeplerin oluştuğu yer aynıdır. Çünkü O’ndan başka yoktur ki, başkadan talep olsun. İnsanoğlu kendini keşfetmek için kendinden uzaklaştı. Büyüğüm , rehberim derdi ki ; ” Gitme uzağa, düşme tuzağa” . Uzağa gitmeye gerek yok. Her unsur, oluş, sebep sende, bende , bizde içimizde…
Kendini çözmeye çalışmak için, kendini bilmen gerekir. Allah’a (Tengri’ye, O’na) yakınlaşmak için kendi yolumuzu bulmak zorundayız. Bu yol bizi eninde sonunda tek olan mutlak varlık, yani tek gerçeğe götürecek.
Sevgi ile bakmak boynumuzun borcu , evet zor biliyorum ama en yüksek frekans sevgi. Çok zorlanıyorum, sevgi ile bakabilmek çok zor. Sevemeyeceğimiz çok yaratılmış da var ama bakmak zorundayız. Ve özümüze geri dönmek zorundayız. Bize Türk dendi, Türk; türeyen, türeten, mert millet, kut almış millet. Bizim bizi bilip, bizim bize sahip çıkmamız şart. Sonra diğerlerine de sahip çıkarız ama önce kendimiz…
Sevgiler saygılar
Tanrı Türkü korusun ve yüceltsin